KÜLKEDİSİ

 

Bir zamanlar güzeller güzeli bir kız varmış. Annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Üvey annesi de ilk evliliğinden olan iki kızıyla birlikte gelip eve yerleşmiş.


Bu iki kız, yeni kız kardeşlerinden hiç hoşlanmamış. Odasında ne var ne yoksa tavan arasına fırlatıp atmışlar. Ona bir kardeş gibi davranmak şöyle dursun, bütün ev işlerini üzerine yıkmışlar.

Ev işleri bittikten sonra bile kızın onlarla oturmasına izin verilmiyormuş. Akşamları, mutfakta, sönmekte olan ocağın önünde duruyormuş tek başına, ellerini küllere doğru tutup ısınmaya çalışarak. Bu yüzden üvey kız kardeşleri ona “Külkedisi” adını takmışlar.

 

güzeller güzeliðàñêðàñàâèöà

yeniden - ñíîâà

üvey anne - ìà÷åõà

yerleşmek - ïîñåëèòüñÿ

tavan arasına fırlatıp atmak - ïî ïîëó ðàçáðàñûâàòü

-mak şöyle dursun - íå òîëüêî íå ñäåëàë ÷åãî-òî, íî è...

-i üzerine yıkmak - íàãðóçèòü íà êîãî-òî ÷òî-òî

sönmekte olan - ïîãàñíóâøèé

ocak - ïå÷ü

kül - çîëà, ïåïåë

ısınmak – ãðåòüñÿ


Bir gün iki kız kardeşe sarayda verilecek bir balo için davetiye gelmiş. İkisi de heyecandan deliye dönmüşler. Herkes Prens’in evlenmek istediğini biliyormuş. ‘Bakarsın ikimizden birini seçer, belli mi olur?’ diye düşünmüşler.
 

İki kız kardeş de kendilerini mümkün olduğunca güzelleştirmek için hemen kolları sıvamışlar. Fakat maalesef bu biraz zormuş, çünkü Külkedisi’nin aksine bayağı çirkinmiş her ikisi de!
 

Balo akşamı, üvey kardeşleri gittikten sonra Külkedisi mutfakta oturmuş ve için için ağlamaya başlamış. “Neyin var, neden ağlıyorsun Külkedisi?” diye sormuş bir kadın sesi.
 

“Ben de baloya gitmek istiyordum,” demiş hıçkırarak Külkedisi.

 “Gideceksin öyleyse,” demiş ses. Külkedisi duyduğu sese doğru dönüp bakmış, şaşkınlıktan donakalmış.


Güzel bir kadın duruyormuş yanı
nda.


“Ben senin peri annenim,” demiş kadın. “Şimdi kaybedecek zamanımız yok! Bana bir balkabağı getir hemen!”
 

Külkedisi bir balkabağı getirmiş. Peri annesi sihirli değneğiyle dokununca, balkabağı birdenbire altından bir fayton oluvermiş.

 

deliye dönmek - ñ óìà ñîéòè

güzelleştirmek - ñòàòü êðàñèâåå

-nin aksine bayağı  - â îòëè÷èå îò êîãî-òî

çirkin - óðîäëèâûé

için için ağlamak - ãîðüêî ïëàêàòü

hıçkırarak - âñõëèïûâàÿ

şaşkınlıktan donakalmak - îò óäèâëåíèÿ çàñòûòü íà ìåñòå

peri - ôåÿ

balkabağı - òûêâà

sihirli değnek - âîëøåáíàÿ ïàëî÷êà

fayton - êàðåòà

oluvermek – ïðåâðàòèòüñÿ

 

“Şimdi de altı fare...” Külkedisi altı fare bulup getirmiş, peri annesi onları hemen ata dönüştürmüş.

 

“Bir sıçan...” Onu da arabacı yapmış.
“Ve altı kertenkele...” Onları da faytonun arkasında koşacak altı uşağa çevirivermiş.
 

Nihayet Külkedisi’ne gelmiş sıra. Peri değneğiyle bir dokununca Külkedisi’nin yırtık pırtık giysileri nefesleri kesecek harika bir elbiseye dönmüş. Ayaklarında bir çift camdan ayakkabı pırıl pırıl parlıyormuş.
 

“Bir şey var yalnız,” demiş Peri. “Gece yarısına kadar eve dönmelisin. Saat on ikide elbisen tekrar eski giysilerine, faytonun balkabağına, atların fareye dönüşecek. Prens’in bunu görmesini istemezsin herhalde? Şimdi git, dilediğince eğlen.”
 

O gece Külkedisi balonun yıldızı olmuş. Baloya katılan hanımlar (özellikle de iki üvey kız kardeşi) onun elbisesini çok beğenmişler ve terzisinin adını öğrenmek için ona yalvarmışlar. Beyefendilerin hepsi onunla dans etmek için birbirleriyle yarışmışlar.

 

fare - ìûøü

at - êîíü

sıçanêðûñà

arabacı – êó÷åð

kertenkeleÿùåðèöà

uşakñëóãà, ëàêåé

çevirivermek - ïðåâðàòèòü

nihayet - íàêîíåö-òî

yırtık pırtık - ïîíîøåííîå, ãðÿçíîå, äûðÿâîå

nefesleri kesmek - ïåðåõâàòèòü äûõàíèå

pırıl pırıl parlamak - ñâåðêàòü

herhalde - íàâåðíÿêà

yıldız - çâåçäà

katılmak - ó÷àñòâîâàòü

özellikle - îñîáåííî

terzi - ïîðòíîé

yalvarmak - óìîëÿòü

yarışmak – ñîðåâíîâàòüñÿ


Prens ise gö
rür görmez ona âşık olmuş! Ve o andan sonra hiç kimseye bu kızla dans etmek için izin verilmemiş.
 

Saatler saatleri, dakikalar dakikaları kovalamış ve Külkedisi saat tam on ikiyi vuracağı sırada evde olması gerektiğini hatırlamış.


“Gitme!” diye seslenmiş Prens arkasından, ama Külkedisi bir an bile durmadan koşup oradan uzaklaşmış. Sokağa çıktığında elbisesi tekrar eski elbiselerine dönüşmüş. Geriye kala kala camdan ayakkabıların bir teki kalmış. Diğer tekini nerede kaybettiğini bilmiyormuş.

 
O gece Külkedisi uyuyana kadar ağlamış. Hayatının bir daha asla o geceki kadar harika olamayacağını düşünüyormuş.


Ama bu doğru değilmiş. Ayakkabının diğer tekini sarayın merdivenlerinde bulmuşlar. Ertesi sabah Prens ev ev dolaşıp ayakkabıyı tek tek bütün genç kızlara denetmiş. “Bu ayakkabının dün gece karşılaştığım güzel sahibini bulamazsam yaşayamam,” demiş.

 

görür görmez  - êàê òîëüêî óâèäåë

izin vermek - äàòü ðàçðåøåíèå

hatırlamak - âñïîìèíàòü

uzaklaşmak - óäàëèòüñÿ

diğer - äðóãîé

kaybetmek - ïîòåðÿòü

asla - íèêîãäà

merdiven - ëåñòíèöà

ev ev - èç äîìà â äîì

tek tek - ïî îäíîé

denetmek - çàñòàâèòü ïîìåðÿòü

sahip – âëàäåëåö


Derken Külkedisi’nin evine gelmiş. Üvey kardeşleri ayakkabıyı denemişler. Olmamış. Ayaklarına girmemiş bile.
 

Prens çok üzgünmüş, çünkü uğramadığı sadece birkaç ev kalmış. Tam oradan ayrılacakken evin hizmetçisi dikkatini çekmiş.


“Hanımefendi,” demiş Prens Külkedisi’ne, “bir de siz deneseniz?”
“O mu deneyecek? Ne münasebet!” diye haykırmış üvey kardeşler.
 

Fakat Prens ısrar etmiş. Külkedisi’nin ne kadar güzel bir kız olduğu gözünden kaçmamış. Tabii ayakkabı Külkedisi’nin ayağına kalıp gibi oturmuş. Prens diz çöküp Külkedisi’ne evlenme teklif ederken iki üvey kardeşe de öfke ve kıskançlıkla olanları seyretmek kalmış. Külkedisi Prens’in teklifini tabii ki kabul etmiş.

 

derken - è âîò

hizmetçi - óáîðùèöà

dikkat çekmek - ïðèâëå÷ü âíèìàíèå

Ne münasebet! - êàê íåóìåñòíî!

ısrar etmek - íàñòàèâàòü

kalıp gibi - êàê âëèòîé

diz çökmek - ïðåêëîíèòü êîëåíî

teklif etmek - ïðåäëàãàòü, äåëàòü ïðåäëîæåíèå

öfke- ãíåâ

kıskançlık - ðåâíîñòü, çàâèñòü

kabul etmek - ïðèíÿòü ïðåäëîæåíèå